Fütürist Şehirler Sizi Korkutuyor mu?

Dünyamızın geleceği belirsizleştikçe, alternatif şehir projeleri de artıyor. Peki gelişmeleri nasıl karşılıyoruz?

Geleceğe dair pek çok pesimistik projeksiyon var. Bunların hepsinin ortak korkusu, şehirlerde şu an kullandığımız pek çok doğal kaynağın azalması. Petrol azalınca ne yapacağız? Ya da elektrik santralleri artık işe yaramadığında hangi enerjiden yararlanacağız? Peki ya kutuplar eriyip her yer sular altında kalırsa? Bu yüzden de geleceğin şehirlerinin bazıları çölde inşa edilirken, bazıları suda yüzüyor. Hepsi de elimizde ne kaldıysa ondan yararlanıyor. Üstelik bazılarının inşalarına başlandı bile.

Fütürist şehirler bizi kurtarır mı?

Masdar Şehri Projesi
İngiliz mimarlık şirketi Foster ve Ortakları’nın tasarımı olan Masdar şehri planı, petrol zengini Abu Dabililer’in sıfır karbon salımlı bir projesi. 2008’de inşasına başlanan ve 2016’da tamamlanması planlanan şehirde, ofis alanlarından konaklamaya kadar, bir şehirde olması gereken her şey düşünülmüş. Bunlara ek olarak Amerika’daki MIT’nin (Massachusetts Institute of Technology) de destek vereceği bir teknoloji enstitüsü de bulunacak ve sürdürülebilir teknolojilerin geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapacak. 50 bin kişinin yaşayabileceği şehir, 16.83 kilometrekare büyüklükte olacak. Şehirde ulaşım 6 kişilik, güneş enerjisiyle çalışan arabalarla sağlanacak. Kullanıcılar bu arabalara binip, bir LCD ekrandan gidecekleri yeri seçebilecek. Motorlu arabanın hiçbir şekilde alınmayacağı şehirde, elektrikli arabalar ise yer altındaki yollarda ilerleyecek. Şehir çölde yükseldiğinden, enerjinin büyük bir kısmı (yüzde 90) güneş enerjisinden, kalan miktar da çöpler yakılarak elde edilecek ve yüzde 75 elektrik, yüzde 60 su tasarrufu sağlanacak. Bu sayede 25 yılda 2 milyar dolarlık petrole eşdeğer enerji tasarrufu elde edileceği öngörülüyor. Projenin toplam maliyeti ise 22 milyar dolar tutmuş.

Green Float
Tamamen deniz üzerinde yükselen Green Float projesi, herhangi bir yere demirlemeden, okyanus üzerinde hareket edecek şekilde tasarlanmış. Japon Shimizu şirketinin tasarladığı adalar ekvator çizgisi üzerinde, sıcaklığın ortalama 26-28 derece olduğu, yumuşak iklimlerde geziyor. Fırtınalara ve büyük dalgalara dayanabilecek şekilde inşa edilen bu yüzer adalar, dışı bitki örtüsüyle kaplı, tarım yapılabilen, kendi enerjisini üreten bir şehir projesi. Adalar enerjilerini güneş, rüzgar ve okyanus ısısından elde edecek. ‘Hücre’ denilen ve bir kuleyle 6 yerleşim biriminden oluşan yapılarda 10 bin ila 50 bin kişi yaşayabilecek. Bu durumda modül denilen şehirlerde 100 bin kişi, modüllerin bir araya gelerek oluşturduğu ünitelerde ise 1 milyon kişinin yaşası tahmin ediliyor. Aynı zamanda orman yapılarının da bulunacağı adaların 2025’te inşa edilmeye başlanacağı söyleniyor.

Lily Pad
2008’de Belçikalı mimar Vincent Callebaut’nun açıkladığı tasarım, küresel ısınmayla suların yükselmesinin ardından evsiz kalacak kişileri hedef alıyor. Lily Pad, yani ‘Nilüfer Yaprağı’ ismi verilen tasarım, Amazonia Victoria Regia nilüferinden esinlenerek tasarlanmış. Her yapıda 50 bin kişi yaşayabilecek. Ayrıca her yapı kendi enerjisini kendisi üretecek. Hatta kullandığından daha fazla enerji üretip depolayabilecek. Nilüfer yaprakları, akla gelebilecek tüm doğal enerji kaynaklarından yararlanacak. Rüzgar ve güneş enerjisinin yanında dalgaların enerjisi de kullanılacak. Aynı zamanda yağmur suları merkezdeki gölde toplanıp arıtılacak ve depolanacak. Buradaki sular geri dönüşümle kullanılırken çöpler de geri dönüşümden geçecek. 500 bin metrekare büyüklükte olacak nilüfer yaprakları henüz inşa edilemiyor. Ama dünyadaki afetler bu şekilde devam ederse, tahmini tamamlanma yılı olan 2100’den çok daha önce bu yapılara ihtiyacımız olacak.

(Hürriyet)