Tüik, kira artış oranlarını yüksek ölçtü iddiası

Proje resmi yok

Merkez Bankası eski baş ekonomisti Prof. Dr. Ali Hakan Kara, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) kira artış oranlarını olduğundan yüksek hesapladığını iddia etti. Kara, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, TÜİK’in açıkladığı yüzde 113 kira artış oranının, Perakende Ödeme Sistemi (PÖS) verilerine göre yüzde 75 seviyelerinde olduğunu belirtti. Bu iddia, ekonomistlerin ve kamuoyunun dikkatini çekmiş durumdadır.

TÜİK ve PÖS Verileri Arasındaki Farklar

TÜİK, Türkiye genelindeki kiracılık oranlarını ve kira sözleşmelerini temel alarak yıllık kira artış oranlarını belirliyor. Ancak Prof. Dr. Kara’nın açıklamaları, bu yöntemle elde edilen verilerin doğruluğunu sorgulatıyor. Kara’nın analizine göre, Merkez Bankası’nın PÖS verileri, TÜİK’in açıkladığı oranlardan daha düşük bir kira artışına işaret ediyor.

Kara, yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“TCMB verilerine göre TÜİK, kira artış oranını yüzde 113 civarında ölçerken, PÖS verileri bu artışın yüzde 75 seviyelerinde olduğunu gösteriyor. Bu da TÜİK’in yönteminde bir hata olabileceğine işaret ediyor.”

Bu farklılık, TÜİK’in ölçüm yönteminin güncellenmesi gerektiği tartışmalarını yeniden gündeme getirmiştir.

PÖS Verileri Ne Kadar Güvenilir?

Perakende Ödeme Sistemi (PÖS), Türkiye’de yapılan kartlı ödemelerin izlenmesi yoluyla elde edilen verilerden oluşuyor. Bu sistem, tüketicilerin alışveriş ve ödeme alışkanlıklarını analiz ederek ekonomik eğilimler hakkında önemli ipuçları sunuyor. Kira gibi temel harcamaların da bu sistemde takip edilebildiğini belirten Kara, PÖS verilerinin günlük ekonomik gerçeklikleri daha iyi yansıttığını savunuyor.

PÖS’ün avantajlarından bazıları şunlardır:

  • Gerçek zamanlı veri sağlama: Harcamalar anlık olarak takip edilebiliyor.
  • Geniş kapsam: Türkiye genelindeki ödeme alışkanlıklarını içeriyor.
  • Doğruluk oranı: Günlük yaşamın bir yansıması olarak daha gerçekçi veriler sunuyor.

Kara, bu nedenlerle PÖS verilerinin, TÜİK’in kullandığı yönteme kıyasla daha doğru sonuçlar verdiğini iddia ediyor.

TÜİK’in Kira Verileri Nasıl Toplanıyor?

TÜİK, kira artış oranlarını belirlerken konut piyasasındaki genel eğilimleri, kiracılık oranlarını ve kira sözleşmelerindeki artışları baz alıyor. Ancak bu yöntemin doğruluğu, son dönemde sıkça eleştiriliyor.

Eleştirilerin temel noktaları şunlar:

  • Bölgesel farklılıkların dikkate alınmaması: Özellikle büyükşehirlerdeki kira artış oranlarının yeterince doğru yansıtılmadığı düşünülüyor.
  • Sözleşme verilerinin güncelliği: Eski kira sözleşmelerine dayalı verilerin, mevcut piyasa koşullarını yansıtmakta yetersiz kalabileceği belirtiliyor.
  • Saha verilerinin eksikliği: Doğrudan tüketici davranışlarını ölçen sistemlerin kullanılmaması, eleştirilen bir diğer nokta.

Kira Artışlarının Türkiye Ekonomisine Etkileri

Kira artışları, özellikle büyük şehirlerde yaşayan dar gelirli haneler üzerinde ciddi bir ekonomik yük oluşturuyor. Artan konut kiraları, yüksek enflasyonla birleşerek yaşam maliyetlerini daha da artırıyor. Bu durum, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde geniş kitleler için büyük bir sorun haline gelmiş durumda.

TÜİK’in açıkladığı yüksek kira artış oranları ise şu sonuçlara yol açabilir:

  • Yanıltıcı ekonomik göstergeler: TÜİK verilerinin doğruyu yansıtmadığı iddiası, politika yapıcıların yanlış kararlar almasına neden olabilir.
  • Kiracılar için artan maliyetler: Yasal kira artışlarının TÜİK verilerine göre yapılması, kiracılar üzerinde ek bir yük oluşturabilir.
  • Piyasa güvensizliği: TÜİK verilerine olan güvenin azalması, ekonomik göstergelere duyulan genel güveni de sarsabilir.

TÜİK Verileri Güncellenmeli mi?

TÜİK’in kira artış oranları konusundaki tartışmalar, Türkiye’de ekonomik verilerin ölçüm yöntemlerine yönelik daha geniş bir tartışmayı da beraberinde getiriyor. Prof. Dr. Ali Hakan Kara’nın PÖS verilerine dayanarak yaptığı açıklamalar, TÜİK’in kullandığı yöntemin gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ediyor.

Ekonomistlerin bu konuda ortak bir çözüm arayışı içinde olması, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından kritik öneme sahip. TÜİK’in ölçüm yöntemlerini daha şeffaf hale getirmesi ve alternatif veri kaynaklarını da değerlendirmesi, bu tartışmaları sonlandırabilir.